Herkesin hayali olan tatil günleri akla kum, güneş, plaj gibi deniz turizmi sözcüklerini getirir ve sonuçta herkes gülümser.
Turizm günümüzde çeşitlenen bir olgu biçiminde yaşandığı için Türkiye’de deniz turizmi de artık spesifik konu haline gelmiştir. Ve hem genel turizm kavramı içinde hem de ülkemize döviz girdisi sağlama açısından en büyük paya sahiptir.
Bu yılın Ocak ayı içinde açıklanan TUİK verilerine göre ülkemizin turizm gelirleri 2019 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 17 artmış ve 35 milyar dolara yaklaşmıştır. Çıkış yapan ziyaretçi sayısı 52 milyonu geçmiştir ve açıklanan bu gelirin yüzde 84’ü bu ziyaretçilerden gelmiştir. Gelirin geri kalanı yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarının ülke ziyaretlerine aittir.
Şüphe duymadan söyleyebiliriz ki çıkış yapan bu bu 52 milyonluk misafirin yüzde doksan dokuz buçuğu bir şekilde ülkemizin kıyı şehirlerine uğramış, konaklama tesislerinde kalmış, deniz turlarına çıkmış, plajlarında güneşlenmiştir. Türkiye’de deniz turizmi bu yüzden ülkenin temel gelir kaynakları arasındadır.
Bu arada denizlerde dolaşmak denince akla gelen hususlardan biri olan deniz ticareti turizm konusundan çok farklıdır. Bu sektörler birbirinden tamamen ayrıdır.
Deniz Turizmi Hangi Bölgelerde Yoğunlaşıyor?
Herkesin bir şekilde hakkında tarif vereceği ve deniz turizmi nedir sorusunu kendi tatil özlemlerini de ekleyerek yanıtlayacağı konu budur. Deniz turizminin ülkemizdeki merkez üssü Güney Ege kıyılarıdır. Üç yanımız denizlerle çevrilidir ve kuzey kıyılarımız düzenlenmeye başlanan Yeşil Tur programları ile işin içine katılmaya çalışmaktadır ama yoğunluk Türk Rivierası olarak bilinen bu yörelerdedir.
Türk Rivierası genel anlamda Antalya’nın Alanya ilçesinden başlar. Batıya doğru bin kilometreyi aşan sahil şeridi üzerinde sıralanmış, Antalya, Kaş, Kalkan, Fethiye, Bodrum, Marmaris, Çeşme, Alaçatı, Didim ve Kuşadası gibi Muğla, Aydın ve İzmir illerinin ünlü turistik ilçelerine kadar uzanır. Bu güzergah Mavi tur adıyla tanınmıştır, tekneler aradaki onlarca koyda geceleyebilir. Kuzey Ege kıyıları ise böyle belli rotalarla ortaya çıkmaz ama Ayvalık, Akçay, Edremit, Cunda Adası gibi yörelerde yerel turlar düzenlenir.
Marmara Denizi kıyılarının güneyinde konumlanan Erdek, Avşa Adası, Mudanya, Kurşunlu gibi yerler ve Kuzey Marmara kıyılarında olan Tekirdağ sahilleri de Türkiye’de deniz turizmi merkezlerinin bilinen isimleri arasındadır. Bu şöhretin Ege’de yoğunlaşmasının bir nedeni de coğrafi özelliklerdir. Karadeniz bölgemizde dağlar denize paralel olduğu için sahil şeridi genelde düzdür, açık denizin etkileri bu sahillerde direk yaşanır.
Oysa Ege kıyıları denizcilik açısından her zaman korunaklıdır. Sahil şeridi kıvrımlı yapıdadır ve demirleyecek çok sayıda koy vardır. Bu koylara yerel dilde bük denir. Özellikle Akbük ismine her yerde rastlanabilir.
Deniz Turizmiyle İlgili Akla Gelenler
Tatil demek olan deniz turizminin klasikleşmiş fotoğrafı Antalya’nın ünlü Konyaaltı plajında güneşlenen ve denize giren Rus turistler özellikle Rus kızlardır. Ya da önlerinde şort, parmak arası terlik veya havlu satılan dükkanlar, safari turlarına çıkmakta kullanılan eski jeepler, Antalya ve Dalaman Havaalanınından çıkan binlerce turistin fotoğrafı da deniz turizmi denince akla gelen görüntüler arasındadır.
Ülkemize gelen turistlerin pek çoğu paket tur programlarını tercih eder. Organize turların turizm gelirleri içindeki payı 9,5 milyar dolara yaklaşmıştır. Konaklama merkezlerinin sezon başında tur firmalarına direk kiralanması da yaygın bir uygulamadır. Böylece işletmeciler kapı müşterisi beklemekten kurtulur ve kendilerini güvene alırlar. Yabancı turlar ile çalışmak konaklama yerinin kalitesini de yükseltir, sonuçta belli bir standartlaşma yakalanmış olur.
Verilen istatistiksel rakamlara göre yabancı bir turistin ortalama gecelik harcaması yıllık bazda 68 dolardır. Yurt dışından memleket ziyaretine gelen vatandaşlarda ise bu rakam 35 dolarda kalmaktadır. Çünkü çoğunun kalacak yeri hem akraba evi hem de kendi evi biçiminde zaten vardır.
Deniz Turizmi ve Yazlık Ev Yatırımları
Türkiye’de deniz turizminin geliştiği yerler aynı zamanda yazlık ev yatırımlarının da en çok görüldüğü yerlerdir. Yukarıda adı geçen bütün turistik ilçelerimizde yazlık ev olarak geçen ikinci konutlar büyük mahalleler oluşturur. Bu yüzden bu ilçelerdeki yerel hayat içinde “yazlıkçılar” denen bir kavram da vardır ve bütün yerel esnaf bu yazlıkçıları adeta tek tek tanır.
Fakat yazlıkçıların yarattığı canlılık aynı zamanda bu ilçelerin temel geçim kaynağıdır. Turistik bölgelerin kışlık yaşantıları ıssızlık ve kendi haline kalmak üzerine kuruludur. Kış aylarında çekilen yazlık yerlerin fotoğrafları işin meraklılarına hüzün dolu kareler sunar. Bu yalnızlık özellikle ülkemizin en bilinen turistik adaları olan Bozcaada ve Gökçeada fotoğraflarında iyice ortaya çıkar.
Deniz turizmi ilgili merkezlerdeki emlak piyasasını fazlasıyla canlandıran bir unsur olmuştur. Bu gibi şehirlerde emlak ofislerinin toplam sayısı diğer yerleşim yerlerinden çok daha fazladır. Arsa ve arazi fiyatları, kiralar ve satıştaki evlerin fiyatları da her zaman yüksektir. Hatta normal ihtiyaç malzemelerinin fiyatları bile çoğu zaman farklıdır. (Bkz: Türkiye’de konut yatırımı)
Fakat buralarda yapılan gayrimenkul yatırımlarının kârlılık oranı da yüksektir ve yatırımın geriye dönüş zamanı daha kısadır. Satılık evlerin (ki bu evlerin hemen hepsi artık yazlık olarak tanımlanmaktadır) fiyatlarının şehrin popülerliğine paralel olarak astronomik rakamlara ulaştığı yaşanan gerçekler arasındadır.
Belki de bu yüzden artık yurdumuzun sahil şeridinde olmayan fakat turistik açıdan değer taşıyan diğer illeri emlak yatırımı açısından dikkate değer bölgeler olarak fark edilmeye başlandı. Ünlü turistik merkezlerindeki kalabalıktan, trafik sıkışıklığından ve yüksek fiyatlardan kaçarak daha sakin yerlerde, doğanın içinde yaşamak özlemi giderek dikkate alınan bir düşünce oluyor.
Kış turizmine elverişli doğu illerimizdeki kayak merkezlerinin civarı ve termal turizm ile adını duyurmaya başlayan Kütahya gibi iller artık emlak yatırımı için elverişli seçenekler içine girmiştir. Türkiye’de deniz turizmi olgusunun yarattığı dolaylı etkiler içinde bu husus da sayılabilir.
Deniz Turizminin Toplum Hayatına Yansıyan Sosyal Etkileri
Bu başlık altında verilecek en iyi örnek Muğla’nın Marmaris ilçesi olabilir. Seksenli yılların sonunda kendi halinde bir sahil kasabasıyken yapılan Netsel Marina ve patlayan deniz turizmi bu şehrin dokusunu tepeden tırnağa değiştirdi. Marmaris genelde turizmin özelde deniz turizminin bütün sosyal etkilerini yıllar içinde artarak yaşadı.
Aşırı yapılaşma, şehirdeki her sokağın otel, kuyumcu, hediyelik eşya dükkanı ve kafe ile dolması, şehrin her tarafının adeta kocaman bir çarşı haline gelmesi gibi somut sonuçların yanında yabancı ile evlenerek başka ülke vatandaşı olmayı istemek, bu çeşit evliliklerden doğan çocukların iki kültürlü bir kuşak oluşturması, yazın marinadaki teknelerde çalışıp kışın kazandığını yemek ve boş kalan yüzlerce kafede boşa zaman geçirmek gibi sosyal sonuçlar ortaya çıktı. (Yedi aylık kazanç aslında on iki aya bölünüyordu, bu yüzden sezon denilen yedi ay içinde ne kazanırsan kârdı.)
Her bir olgunun çift etki yaratması kuralına uygun olarak Marmaris, Bodrum, Göcek, Alanya gibi turistik merkezler deniz turizminin hem nimetlerini hem de külfetlerini halen yaşamaktadır. Fakat ne olursa olsun deniz turizmi ülkemizin temel kazanç kapıları arasında sayılmaktadır ve bu turizmin esas kaynakları inci gibi koylarda çekilen kartpostal görünümlü fotoğraflarda görülmektedir. Önemli olan bu kaynakların yok yere yıpratılmamasıdır.